Erkekler aldatmaya nasıl bakıyor?

İnsanoğlunun aslında aynı sonuca tekabül eden iki içgüdüsü olduğu söylenir; hayatta kalmak ve üremek. İkisi de insan soyunun devamı için gereklidir ve böyle iki içgüdüyle donanmış olmamız son derece mantıklı görünmektedir.

Doğa, insanlar için angarya olmasın diye kadın ve erkeğin bir araya gelmesi hadisesini özellikle zevkli, çekici hale getirmiştir. Yani insanlar “Aman kim uğraşacak şimdi soyun devamıyla, ben 60–70 sene takılır ölürüm” deme şansına sahip değillerdir, içgüdüleri sebebiyle akıllarının bir tarafında her zaman karşı cinsle bir araya gelme fikri hazır beklemektedir. Her fırsatını bulan bir yolunu bulup bu birlikteliğe dönük adımlar atacaktır; özellikle de erkekler…

Soyun devamı meselesinde doğa kadın ve erkek arasında iş bölümü yapmıştır. Buna göre erkek aktif rolün sahibidir. İnsan tohumunu saçma görevi erkeğindir ve bu görevi yerine getirmesini sağlayacak içgüdülerle donanmıştır.

Tohumunu saçmaya uğraşan erkekler içinden, soyun en sağlıklı şekilde devam edebilmesi için doğru tohuma karar verme görevi de dişinin; yani sizlerindir. Toparlarsak; erkek saçıcı, kadın seçici içgüdülerle donanmıştır.

Medeniyetin gelişimi boyunca insanlar toplumsal hayatı yavaş yavaş bir düzene soktular ve bir şeyler ters gidene kadar düzene devam ettiler. İşler istediklerinin dışında gelişmeye haşlayınca bu duruma karşı önlem aldılar, örneğin erkeklerin bir yerlerde bazı kadınları hamile bırakıp ortadan kaybolmaları, doğacak çocukların bakımı ve büyütülmesi konusunda sorun yaratmaya başlayınca bu işi halletmeye karar verdiler.

İki insan bir araya gelip seks yapıp, bir de çocuk yapacaksa o çocuğun bakımını ve sorumluluğunu da eşit olarak bölüşeceklerdi. Böylelikle evlilik müessesesi ortaya çıktı.

Evlilik, kadınların yapılarına göre daha doğru gibi görünüyordu. Sonuçta güdüleri onlara bir seçim yapmalarını söylüyordu, evlilikle de bu seçim yapılmış oluyordu. Tabii kadının sosyal hayatta bin yıllar boyu arka planda kalmış olmasından dolayı bu seçim genelde kadına bırakılmıyordu ama yine de dişi tabiatına uygun görünen bir sistemdi.

Erkekler içinse ufukta biraz daha fazla fedakarlık görünüyordu. İç dinamiklerinden gelen yapıyı engelleme pahasına bu sistemin parçası oldular. Tohumlarını istedikleri gibi saçma şansları ellerinden alınmıştı.

Milyarlarca tohumları, aynı gün içinde bile birden fazla dişiyi hamile bırakabilecek potansiyelleri vardı. Ama sistem bunu yasaklamıştı.

Oysa kadınlar doğaları gereği zaten dokuz ayda ancak bir kez gebe kalabiliyordu ve bunu birlikte yaptıkları eşleri de artık bir yere gidemez olmuştu. Bebek doğacak, kadın seçilmişiyle birlikte hayatını sürdürebilecekti.

Ve erkekler sistemin kenarından by-passlar yapmaya başladı. Yani izinleri olmamasına rağmen tohumlarını, gizli gizli başka dişilere saçtılar. Evde bekleyen kadınlar sistemden aldıkları gücü arkalarına alarak bu duruma karşı çıktılar. Seçimleri dizlerinin dibinde oturmalıydı, onların başka kadınlara tohum saçma hakkı olamazdı. O tohumlar kendilerine aitti ve kimseyle paylaşmaya niyetleri de yoktu. Zaten sistem de böyle emrediyordu.

Erkekler kadınları işte böyle aldatmaya başladılar… Yani bu durumun oluşmasında içgüdüsel faktörlerin büyük etkisi vardı. Hafifletici sebep olarak düşünebilirsiniz ya da düşünmezsiniz ama erkeğin başka kadınlara yan gözle bakmasının böyle doğal sebepleri var aslında. Ama modern kent hayatı İşleri biraz değiştirmiş durumda.

Kadınların, özellikle kentlerde, erkeklerle aynı sosyal statüde olmalarından kaynaklanan durumları itibariyle, erkekler gibi davranmaya bağladıklarını gözlemlemek mümkün. Erkeklerin, doğal altyapıları gereği gözlerinin dışarı kaydığım gören kadın “Benim de haklarım var, onun gözü dışarıda oluyor da benim gözüm patlıcan mı?” demeye başladı. Ve gözlerinin patlıcan olmadığını ispata girişti. Bu sebepten, erkeklerin aldatma hikâyeleri kadar, aldatılma hikâyelerini de duymaya başladık.

SİZ NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ?

E-posta hesabınız yayınlanmayacaktır. Lütfen bütün alanları doldurun.